Dinden uzak insanların en büyük yanılgılarından biri, bu dünyadaki
hayatı kalıcı zannetmeleri ve aslında bir denemeden geçirilmekte
olduklarını unutmalarıdır. Dünyada, böyle bir gaflet içinde yaşayan
insanları etkileyebilecek, akıllarını çelebilecek pek çok güzellik ve
süs vardır. Ahiretin unutulduğu toplumlarda insanlar, doğdukları andan
itibaren kendilerine süslü görünen bu değerleri elde etme hırsına
yönlendirilirler. Allah insanları dünyaya hırsla bağlayan bu süsleri
Kuran’da şöyle haber vermiştir:
Kadınlara, oğullara, kantar kantar yığılmış altın ve gümüşe, salma
güzel atlara, hayvanlara ve ekinlere duyulan tutkulu şehvet insanlara
‘süslü ve çekici’ kılındı. Bunlar, dünya hayatının metaıdır. Asıl
varılacak güzel yer Allah Katında olandır. De ki: “Size bundan daha
hayırlısını bildireyim mi? Korkup sakınanlar için Rablerinin Katında,
içinde temelli kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler, tertemiz
eşler ve Allah’ın rızası vardır. Allah, kulları hakkıyla
görendir.” (Al-i İmran Suresi, 14-15)
Yukarıdaki ayetlerde görüldüğü gibi, insanların dünyaya yönelik
tutkuları çok çeşitlidir. Ama bu tutkuları elde etmek onlara tek başına
bir kazanç sağlamaz; çünkü asıl hayatları “temelli kalacakları” ahiret
yurdudur. Kehf Suresi’nde insanların hırsla bağlandıkları dünya
hayatının gerçek durumu şöyle bir benzetmeyle en hikmetli şekilde tarif
edilmiştir:
Onlara, dünya hayatının örneğini ver; gökten indirdiğimiz suya
benzer, onunla yeryüzünün bitkileri birbirine karıştı, böylece
rüzgarların savurduğu çalı-çırpı oluverdi. Allah, herşeyin üzerinde güç
yetirendir. Mal ve çocuklar, dünya hayatının çekici-süsüdür; sürekli
olan ‘salih davranışlar’ ise, Rabbinin Katında sevap bakımından daha
hayırlıdır, umut etmek bakımından da daha hayırlıdır. (Kehf Suresi,
45-46)
Bu ayetlerde de haber verildiği gibi dünyaya ait her türlü süs;
zenginlik, güzellik, eşler, evler, mücevherler, makam, ün ya da kariyer
ve diğerleri sadece kısa bir yarardan, geçici bir oyalanmadan başka bir
şey değildir. Bunların tümü mutlak surette yok olacaktır.
Fakat insanların büyük bir bölümü, bunların geçici olduğunun farkına
varmaz; tam tersine bunlara dalıp oyalanırlar. Kimi sürekli daha çok mal
toplamaya, kimi insanlar tarafından daha çok itibar görmeye, kimi daha
güzel veya yakışıklı bir eş bulmaya, kimi de işyerinde en başarılı kişi
olarak tanınmaya çalışıp çabalar. Tüm bunlara öyle büyük bir hırsla
bağlanırlar ki, bu oyalanma onlara ölüm sonrasında karşılaşacakları
sonsuz ahiret hayatını tamamen unutturur. Ölümü bir yokoluş olarak
algılar ve ölümden sonrası için bir hazırlık yapmayı düşünmezler.
Oysa Bediüzzaman Said Nursi’nin de söylediği gibi ölüm bir ayrılış,
ya da yokoluş değil, tam tersine dünyada yaşanan imtihanın son bulma ve
yapılanların karşılığını alma yeridir:
Kainattaki yok olma, ayrılık, yokluk zahiridir. Gerçekte ayrılık
yoktur, kavuşma vardır. Yok olma ve yokluk yoktur, yenilenme vardır. Ve
kainattaki herşey bir çeşit sonsuza kadar var olma başarısına sahiptir.
Ölüm, bu geçici alemden sonsuz aleme gitmektir.
Ölüm, hidayet
ehli ve Kur’an ehilleri için öteki aleme gitmiş dost ve ahbaplarına
kavuşma vesilesidir. Hem hakiki vatanlarına girmeye araçtır. Hem dünya
zindanından cennet bahçesine bir davettir. Hem Rahman-ı Rahim’in
fazlından kendi hizmetine karşılık bir ücret almadır. Hem hayat
vazifesinin zorluğundan bir terhistir. Hem kulluk ve imtihanın talim ve
talimatından bir paydosdur.3
Bediüzzaman’ın yukarıdaki sözlerinde de ifade ettiği gibi, dünyayı
gerçek yurt zannetmek büyük bir gaflettir. Çünkü sonsuzluğun yanında
dünya hayatının süresi tek bir an hükmünde bile değildir. Bediüzzaman
bir başka ifadesinde dünyayı ahirete tercih etmenin ne kadar akılsızca
bir davranış olacağına şöyle bir örnekle dikkat çekmiştir:
Ebedi hayatı zehirleyecek ve bozacak bir tarzda şu geçici hayatı
hasr-ı nazar etmek; ani bir şimşeği, sermedi bir güneşe tercih etmek
gibi bir divaneliktir.
4
İşte bu gerçeğin bilincinde olan Müslümanlar, ölümle birlikte
dünyadan ayrılmayı, Kuran ahlakından uzak insanlar gibi isyanla değil,
şevk ve heyecanla karşılarlar. Dünyada yaptıkları güzelliklerin
karşılığını Allah’tan sonsuz ahiret hayatlarında almayı umarlar.
Ahirette cennet gibi sonsuz güzellikler ve inceliklerle dolu bir mekana
kavuşma umudunun şevki ve coşkusu içinde yaşarlar.
Dünyayı ebedi bir yaşam yeri zannederek hırsa kapılanların durumu bir ayette şöyle haber verilmiştir:
Onlar, hidayete karşılık sapıklığı, bağışlanmaya karşılık azabı satın
almışlardır. Ateşe karşı ne kadar dayanıklıdırlar! (Bakara Suresi, 175)
Bir başka ayette de “imana karşılık küfrü satın alanlar” olarak
tanımlanan bu insanlar, büyük bir hataya düşmüşlerdir. Bu kişilerin
nasıl bir kayıp içinde olduklarını anlamak için şöyle bir örnek
verebiliriz:
İki insan düşünün. Bunların ikisine de çok yüklü bir sermaye verilsin
ve ne şekilde harcayacaklarının kararı da kendilerine bırakılsın. Bu
kişilerden biri elindeki bütün imkanları hoyratça saçıp savursun ve
elinde bir süre sonra hiçbir şey kalmasın. Kuşkusuz bu kişi böyle bir
durumda -geriye dönüşün olmadığını farkettiğinde- çok büyük bir
pişmanlık yaşayacaktır. Diğer kişi ise elindeki sermayeyi kalıcı ve
insanlara faydalı yatırımlar için harcasın ve elde ettiği tüm
güzellikler hem kendisi hem de insanlık için bir kazanç olsun.
İşte dünyada insana verilen tüm mal, mülk, kültür, ün, itibar,
güzellik ve daha pek çok nimet de kişinin ahirete hazırlanması için
tanınmış birer fırsattır. İman eden kişi bu fırsatları en akılcı şekilde
değerlendirir.
İnkar edenlerin örneği ise, elindeki sermayeyi boşa harcayan kişiye
benzer. İnkarcılar dünya hayatında kendilerine verilen kısacık süreyi
hoyratça harcar ve sonra sonsuz ahiret hayatında çok büyük bir kayıp
içinde olurlar. Bu insanların durumu Kuran’da şöyle haber verilir:
De ki: “Davranış (ameller) bakımından en çok hüsrana uğrayacak
olanları size haber vereyim mi? Onların, dünya hayatındaki bütün
çabaları boşa gitmişken, kendilerini gerçekte güzel iş yapmakta
sanıyorlar.” İşte onlar, Rablerinin ayetlerini ve O’na kavuşmayı inkar
edenlerdir. Artık onların yapıp-ettikleri boşa çıkmıştır, kıyamet
gününde onlar için bir tartı tutmayacağız. (Kehf Suresi, 103-105)
Yalnızca dünya hayatına razı olmayan ve ahiret hayatının ebedi
olduğunun bilincinde olan kişiler, bu hayatın yararlarının geçici
olduğunu bildikleri için, sonsuz cennet güzelliklerini kazanmak için
çalışırlar. İşte onlar yaptıkları bu ticaret nedeniyle çok büyük bir
kazanç içindedirler. Allah onları büyük bir ecirle müjdelemiştir:
Hiç şüphesiz Allah, müminlerden -karşılığında onlara mutlaka cenneti
vermek üzere- canlarını ve mallarını satın almıştır… (Tevbe Suresi, 111)
…Şu halde yaptığınız bu alışverişten dolayı sevinip-müjdeleşiniz. İşte ‘büyük kurtuluş ve mutluluk’ budur. (Tevbe Suresi, 111)